İş Yaşamında Ruhsallık
İş Yaşamında Ruhsallık Nedir?
İş yaşamında ruhsallık, işyeri ruhsallığı, iş yerinde ruhsallık, ruhsal işyeri, örgütsel ruhsallık, kurumsal ruhsallık, spiritüel iş yeri, iş yerinde spiritüellik gibi çeşitli kullanımlarda karşımıza çıkıyor. Biz uygulamalarımızda daha çok, iş yaşamında ruhsallık ve İş’te Ruh ifadelerine yer vereceğiz.
İş’te Ruh der ki: İç dünyamız iş dünyamızdan, iş dünyamız da iç dünyamızdan etkilenir. Çalışma ortamında karşılaştığımız zorlayıcı durumlar nedeniyle iç dünyamızda, özel hayatımızda ve sosyal ilişkilerimizde zorlanmalar ve sorunlar yaşayabiliyoruz. Benzer şekilde, iç dünyamızda, özel hayatımızda veya sosyal ilişkilerimizde karşılaştığımız zorlayıcı durumlar da çalışmalarımızı, iş ortamındaki verimliliği, mutluluğu etkiler.
Çift yönlü, hatta diğer paydaşları da dikkate aldığımızda çok yönlü bir durum karşımıza çıkar.
Bireyin iç dünyası, özel hayatı, sosyal hayatı ve iş hayatı bütünsel olarak bireyin esenlik halini etkiler.
Birey, anlamlı bulduğu bir işle meşgul olduğunda, değerlerine uygun iş ortamında bulunduğunda, çalışma hayatı yaşamının diğer parçaları ile uyum içinde olduğunda doyumlu ve esenlikli bir yaşam sürebilir.
Bu anlamda İş’te Ruh, insan kaynakları yönetimi kapsamında, psikoloji ve sosyoloji bilimlerinin desteği ile bireyin çalışma hayatındaki esenliğine odaklanır. Çalışan esenliğinin sağlanması, doğrudan kurumsal esenlik halini de sağlar.
İş’te Ruh yaklaşımını benimseyen kurumlar, hem kurumsal esenlik hem çalışan esenlik hali için çalışanların kendilerini gerçekleştirme ideallerini destekleyici tutum, davranış ve politikalar izler.
Değerler, anlamlılık, iş-özel yaşam uyumu, bireyin otantik varlığını özgürce ve yargılanmadan ortaya koyabilmesi alanlarında destekleyici ve bütünleyici rol oynar.
İş Yaşamında Ruhsallık Din ile İlgili Midir?
İş yaşamında ruhsallık yaklaşımında geçen ruh sözcüğü, din ve inanç kavramlarını çağrıştırabilir. Ancak bu yaklaşımda ruhsallık ile ifade edilen, din temalı kavramlar değildir. İş yaşamında ruhsallık yaklaşımının din ve dini inanç yapıları ile ilgisi yoktur. Din, ruhsallık kavramının alt öğelerinden biridir ancak buradaki kullanımı, dini bir temayı kapsamamaktadır.
Burada kullanılan ruh kavramını daha iyi anlamak için, İşyeri Ruhsallığı kavramının kaynağına, ortaya konduğu dilde; İngilizce’deki kullanımına bakalım:
İngilizce’de “ruh” kavramının karşılıklarından olan şu iki sözcüğü inceleyelim:
1. Spirit : Bireyin yaşam kaynağı, ona yaşam enerjisi veren etki.
2. Soul: Ölümden sonra bedenden ayrıldığına inanılan enerji.
Aradaki farkı net yansıtabilmek için, sözcüklerin anlamlarını elimden geldiğince yazmaya çalıştım.
İş yaşamında ruhsallık yaklaşımında geçen ruh, “spirit” sözcüğünün karşılığı olan anlamda kullanılmaktadır.
Yani, iş yaşamında ruhsallık yaklaşımında, “soul” sözcüğünün karşılığı olan haliyle dinsel, ilahi bir nefesten değil; bir yaşam amacından, varoluş halinden söz edilmektedir.
İş Yaşamında Ruhsallık Nasıl Ortaya Çıktı? İş Yaşamında Ruhsallığa Neden İhtiyaç Oldu?
İş yaşamında ruhsallığa giden süreci anlamak için İK tarihçesine baktığımızda önce performans kaygısıyla çeşitli verimlilik uygulamalarının yapıldığını görürüz. Bunların çoğu, bireyin ruhsallığına uygun olmayan uygulamalardı. “İnsan makinedir. İnsan ekonomik bir varlıktır.” anlayışının egemen olduğu, insan kaynaklarının ortaya çıkış sürecinde yaşanan sancılı deneme yanılma süreçlerinin olduğu bir dönemdir bu.
Bu dönemi, bu görüşün tamamen karşısında olan “insan sosyal bir varlıktır.” dönemi izledi.
Bu dönemde de insanın ekonomik tarafı göz ardı edildiğinden, farklı problemlere neden oldu.
Bir sonraki aşamada, “insan hem ekonomik hem sosyal bir varlıktır” dendi.
Ve çağdaş insan kaynakları yönetimine geçiş yapıldı.
Şimdi ise, “insan hem ekonomik hem sosyal hem de ruhsal bir varlıktır”. diyoruz. Bu ifadeyi belki de ilk kez burada, ben kullanıyorum.
Esasında İK yönetiminde odak, kurumun elde edeceği sonuçlardı. Verimlilik, karlılık amacıyla çalışan bağlılığına odaklanılmasının öncelikli nedeni de bu. Bu uğurda motivasyon teorileri, çalışan bağlılığı uygulamaları yapıldı.
1920lerde Hawthorne Çalışmaları ile insanların sosyal yönleri, duygu bağı kurma ihtiyaçları, ortaya koyuldu. Hatta bu çalışmalarda ilk defa molalar, öğle yemeği, esnek çalışma saati gibi uygulamalar hayata geçirildi.
Bu yüz yıllık yolculuk, bir yere kadar iş gördü fakat bugün geldiğimiz noktada, bunların yeterli gelmediğini görebiliyoruz.
Rasyonellik ve İş yaşamında Ruhsallık
İş yaşamında egemen kültür olan “rasyonellik”, duyguları uzunca bir süre yok saydı. “Ev ile işi birbirine karıştırmayın.” dedi. İkisini birbirinden ayıramayanlar, profesyonel olamamakla etiketlendi. Bir zayıflık olduğu kabulü ile duygusal olmakla “suçlandı”.
Bunu yaparken, ruhsallık gereksinimi göz ardı edilerek bu gereksinimler karşılanmadığı gibi, karşılanmasını daha da güçleştirecek çalışma koşullarında, daha üst düzey iş beklentileri ile devam edildi.
Bu noktada Maslow’un ihtiyaçlar piramidini birlikte anımsayalım isterim: Çalışma ortamı, bireyin kendini gerçekleştirme idealine ulaşmasına destek olmayacaksa, birey neden çalışsın? Tüm faaliyetlerimizi, kendimizi gerçekleştirme üst ideali için yapmıyor muyuz? Eylemlerimiz, seçimlerimiz bizi bu ideale yaklaştırmak bir yanda dursun, bu ideale gitmekten uzaklaştırıyor, bizi bundan alıkoyuyorsa, daha önce yaşamadığımız içsel ve sosyal çatışmaları yaşar hale geliyorsak, o iş yerinde neden çalışalım?
Ve nasıl çalışabiliriz? Bütünsel esenlik halimizi koruyarak, nasıl çalışabilir ve nasıl doyum alabiliriz?
Uzun yıllar, bu zorlu şartlarda çalışan insanlar bir süredir kendi esenlik hallerini yeniden kazanmak için bireysel bir çaba içindeler. Yoga, meditasyon, nefes çalışmaları gibi birçok yönteme başvuruyorlar. Çünkü böylesi bir çalışma ortamı, birey için sürdürülebilir değil ve eğer orada kalmak bir zorunluluk ise kendini koruyarak kalmanın bir yolunu bulma ihtiyacı duyuyor.
Ne var ki bu da işlevsel bir model değil. Bir yapıyı bir yerden bozup, diğer taraftan onarmaya çalışmak ve iki tarafın sürekli çatışma halinde olması anlamlı değil.
Bu hasarı hiç oluşturmamanın yolunu bulmak gerekiyordu. İşte bu yol, iş yaşamında ruhsallık.
İş Yaşamında Ruhsallığın SosyolojİK Nedenleri
Peki başka hangi SosyolojİK sebepler var?
İş yaşamında ruhsallık ihtiyacı, bir toplumun üyesi olan, bağ ve ilişki kuran, iletişime geçen, sosyal bir varlık olarak bireyin, temel sosyolojik gereksinimlerini yaşamın iş alanında karşılayamaması ya da tüm bu sahip olduğu sosyolojik uyumun iş alanı tarafından zarar görmesi sonucu doğmuştur.
Gelin, iş yaşamında ruhsallık ve esenlik haline giden yoldaki sosyolojik nedenlere birlikte bakalım:
- Kaynakların sınırlılığı doğrultusunda oluşturulan makyavelist sert rekabet ortamı insanları birbirinden uzaklaştırdı. Birlik halinde hareket etmek, yalnızca var olan kaynağa ulaşmaktansa birlikte daha çok kaynak yaratmak ve ortaya çıkan değeri paylaşmak yerine, kalabalıklar içinde yalnızca sınırlı bir kesimin kazanabildiği bir sistemin iş yaşamında egemen olması, insanları birbirine rakip hale getirirken, öfke, hırs, tahammülsüzlük, bencillik gibi olumsuz olgulara da zemin hazırladı. Bireyin, bu durumun bir sonucu olarak toplum içerisindeki “sağlıksız” bireyselleşmesi ile toplumsal yalnızlaşma yaygınlaştı.
Ancak her birey, bir topluluğa mensup olmaya ihtiyaç duyar. Kendinde olanı diğerine aktarmaya, kendinde olmayanı diğerinden alarak beslenmeye duyduğu bu ihtiyaç, zaten toplum olarak yaşamanın nedenlerinden biridir. Sosyolojik ve psikolojik olarak duyulan bu ihtiyacın artması, iş yaşamında ruhsallık kavramının ortaya çıkmasına vesile olan unsurlardan biridir.
- İş – özel hayat değerlerinin ayrışması ve bu ayrışmanın bir sonucu olarak bireyin çatışma yaşaması: Birey, sosyolojik olarak, toplumsal yaşam içinde çeşitli rolleri aynı anda üstlenir. Bir işyerinde, bir yöneticiye bağlı bir çalışanken aynı anda aynı işyerinde başka birinin yöneticisi olabilir, ebeveyn olabilir, birinin dostu olabilir vb. tüm bu durum ve ilişkilerde de içinde bulunduğu rolün getirdiği çeşitli görev ve sorumlulukları vardır. Buraya kadar her şey doğaldır. Sağlıklı bir psikolojik ve sosyolojik yapı için bunların uyum içinde olması önemlidir. Roller çeşitlenebilir ancak temel değerler birbiriyle örtüşmelidir. Eğer değerler zıt düşerse, yani bir bireyin işyerindeki rolü itibariyle ilişkili olduğu değerler ile, aile yaşamındaki değerleri ya da bireysel olarak iç dünyasındaki değerleri birbiri ile çatışan değerler olursa, uyum azalır, bireyin iç dünyasında da dış dünya ile ilişkisinde de çatışmalar baş gösterir. İş yaşamında ruhsallık, bu değerlerin birbirini onurlandırdığı bir yapıyı vaat etmesi özelliği ile kıymetlidir.
- Aile yapısındaki dönüşüm, aile birliğinin ve bağlarının algılanış ve yaşanış biçimlerinin eskiye kıyasla farklılaşmış olması: Toplumsal yaşamın değişen şartları, teknolojik gelişmeler, ekonomik koşullar, dünyadaki kültürel dönüşüm vb. sebeplerle, aile yapımızda gözle görülür değişimler söz konusu. Eskiden aile yapısında olan; aile üyelerinin arasındaki güçlü bağlar, paylaşımlar, aile üyelerinin birbiriyle kenetlenmesi ve birbirine olan desteğinde bir çözülme kendini gösteriyor. İnsanlar hızlanan dünya dönüşüne yetişmek için artık birbirini ihmal eder oldu. Zaman ayıramaz oldu. İnsanlar aynı evin içinde birbirini daha az görüyor. Birey eskiden aile üyelerinden aldığı güçlü duygu bağlarını ve desteği, dışarıdan tamamlamaya çalışıyor. Ailesinden çok gördüğü iş arkadaşıyla, yöneticisiyle bunu tamamlamaya çalışması gayet doğal. Sistemin çarklarından biri işlevini yitirmeye başlayınca, diğer dişliye iş düşüyor. Ailedeki yakın bağlarda oluşan açığı iş yaşamında ruhsallık ile dengelemeye çalışıyoruz. Sistem kendini bu şekilde dönüştürüyor.
- Hedonik mutluluk sonrası çöküş: Para, unvan, daha çok para, daha çok unvan döngüsü bir koşu bandında koşup durmak gibiydi. Bu bir türlü bir yere ulaşılamayan döngü, modern insanı yordu. Elde edilenler de yeterli gelmedi. Birey aldı, hızla tüketti, o sırada daha fazlası çıktı, daha iyisi çıktı. Her şeye sahip oldu ama umduğu mutluluğu bulamadı. Okul bitince, mezun olunca, işe girince, ilk maaşı alınca, terfi alınca, kıdemli olunca… Mutluluğu ve uzun vadeli doyumu her yakalayamadığımızda, umutları bir sonraki hedefe bıraktık ama artık bunun doğru bir yol olmadığını fark ediyoruz. Yolun sonundaki havuç, artık bizi heyecanlandırmıyor. İş yaşamında ruhsallık doğru yorumlandığında ve doğru şekilde uygulandığında, bu materyalist yaklaşım ve bu yaklaşımın getirdiği hedonizmin yerini doyumlu, köklü, anlamlı ilişkilere ve duygu bağlarına bırakıyor. Bu da hem bireyin kendiyle ilişkisini hem de toplumla olan ilişkisini yeniden ve daha sağlıklı şekilde düzenlemesine olanak sağlıyor.
İş’te Ruh Kurumları Nasıl Yerlerdir?
İş yaşamında ruhsallık koşullarını sağlayan kurumların hassasiyet gösterdiği bazı ortak başlıklar var. Bu konu başlıkları ve uygulamaları kısaca şöyle:
1. Anlamlı bir amaç: Bireyin işini anlamlı bulması, iş yaşamında ruhsallık için önemlidir. Ruhsallık alanındaki ihtiyacın doyurulması için gerekli olan unsurlardan biri anlamlılıktır. Bu nedenle, bireyin, yaptığı işi anlamlı bulması gerekir. Bireyin, yaptığı işi anlamlı bulmaması halinde motivasyonda düşüşler görülür. Bu durum performansa ve verimliliğe olumsuz yönde etki eder. Çalışanların, yaptıkları işi anlamlı bulması için iş tasarımı yapmak, iş zenginleştirme üzerine çalışmak kurumsal düzlemde yapılacak çalışmalar arasında sayılabilir.
2. Değerlerin onurlandırılması: Yukarıda değindiğim sosyolojik nedenlerden dolayı, bireyin çalışma ortamındaki koşulların, temel değerleri ile çatışmaması gereklidir. Eğer bireyin iç dünyasında, özel ve sosyal yaşantısında benimsediği değerler iş hayatında onaylanmıyorsa, bu değerlere aykırı tutum ve davranışlar geliştiriliyor ya da çalışanın bu değerlere ters düşecek şekilde hareket etmesi bekleniyorsa, birey bu noktada bir iç çatışmaya girer. Bu nedenle bireyin, değerlerini onurlandıran bir işi, değerlerini onurlandıran bir iş ortamında yapması, iş yaşamında ruhsallık adına kıymetlidir.
3. Güven ortamı: Birey, bireysel farklılıklardan, fikirlerinden, otantik kimliğinden dolayı işinin tehlikeye girmeyeceğini bilmelidir. İş yerindeki devamlılığının ve esenliğinin, iş yeri yönetimi ve kültürünce güvene alınmış olması gerekir.
4. Sağlıklı sınırlar: Hem fiziksel hem sosyal hem de ruhsal sınırların belirlenmesi, açıkça belirtilmiş olması ve içtenlikle uygulanması önem taşır. Çalışanın iş saatleri dışında rahatsız edilmesi, duygusal sınırlarının ihlal edilmesi, iş yerinde ruhsallık ortamının sağlanmasını ve korunmasını zorlaştıran unsurlardan bir tanesidir. Bu nedenle İK Yönetim politikası ve kurum kültürü, sınırlara saygı duyan ve her bir çalışanın sınırlarını koruyan ve gözeten bir anlayışı yansıtmalıdır.
5. Çalışan esenliği uygulamaları: Yurt dışında birçok ülkede haftada 4 gün çalışma modeline geçildi. Ülkemizde de bunun örneklerini görmeye başladık. Esnek çalışma saatleri, çalışanın hayatının diğer alanlarına da etkin ve kaliteli zaman ayırabilmesi için ona alan açan her tür uygulama, çalışan esenliğini bir üst düzeye çıkarır.
Özetle; İş’te Ruh yaklaşımını benimseyen kurumlar, hem kurumsal esenlik hem çalışan esenliği için, çalışanların kendini gerçekleştirme ideallerini ve çabalarını destekleyici tutum, davranış ve politikaları izler.
Değer, anlamlılık, iş-özel yaşam uyumu, bireyin otantik varlığını özgürce ve yargılanmadan ortaya koyabilmesi alanlarında destekleyici ve bütünleyici rol oynar.
Bu anlamda, “Ruhsal Liderlik” alanında yetkin olan dönüşüm liderleri ile süreçte daha etkin şekilde var olur.
“Ruhsal Liderlik Nedir?” sorusunun yanıtını, gelecek bölümlerde bulabilirsiniz …
Bürke Nazlı ÇINAR
Kaynakça:
- Kurtar, Ş. (2009). Ruhsal Liderlik Ölçeği: Türkçe Dilsel Eşdeğerlik, Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması, 9-45
- Gündüz, Ş. (2014). Ruhsal Liderlik ile Örgütsel Sinizm Arasındaki İlişki: Duygusal Zekanın Aracı Etkisi, 5-24
- Robbins, S. & Judge, T. (2017). Örgütsel Davranış, 536-541
Anahtar Kelimeler:
İş yaşamında ruhsallık, ruhsal liderlik, kurumsal esenlik, çalışan esenliği, insan kaynakları, ruhsallık, iş’te ruh, iş yerinde ruhsallık, işyeri ruhsallığı, spiritüel kurumlar, sosyoloji